31 Ocak 2017 Salı

AKŞAM SAATLERİ GALATA




                        İstanbul denildiğinde sayılacak simgeleri arasında yer alır mutlaka Galata Kulesi.528 yılında yapılan bu kule, çevresine de adını vermiş haliyle.Gündüz kuleye çıkıp İstanbul'un eşsiz manzarasını izlemenin keyfine nasıl doyum olmuyorsa, akşam saatlerinde de o Karaköy'e inen dar uzun arnavut kaldırımlı taş sokaklarında dolaşmak, dükkan gezmek, çay içmek, sokak çalgıcılarını dinlemekte bana göre doyumsuz.
                        


                                Akşam 6 sularında Galata'ya vardığımda böyle görünüyordu Galata Kulesi.Mor ışıklarıyla sanki İstanbul'un en tepesinde ''Ben burdayım'' diyordu.Mor renk bazı inanışlara göre pozitifin simgesidir ya hani, bunu düşünerek şöyle bir baktım.Herşeye, herkese, tüm kötülüklere inat biz hep pozitif kalalım diyorduk sanki Dünya'ya.Bu düşüncelerle gülümserken buldum kendimi bu fotoğrafı çekerken.Başımı kuleden aşağıya, gezen dolaşan insanlara indirdim.Genci, turisti, yerlisi...Kimi selfie çekiyordu, kimi etrafı.Bazıları şarkı söyleyen bir grubun etrafında toplanmıştı.Herkes mutluydu, en azından görünüşte.İstanbul o an çok güzeldi.Tüm gördüklerimi hiç unutmamak için gözlerimi kapatıp beynimde o anı dondurarak fotoğraflandırdım.Genelde telaşın hakim olduğu, hele ki son zamanlarda yaşadığımız acılardan sonra, İstanbul'da o güzel aşkamı hiç unutmak istemiyorum.Galata sana çok teşekkür ederim.Aklımda fotoğraflandırdığım halinde kalalım hep.





                               Galata Kulesi'nin ihtişamından kurtulmayı başarmış Küçük Hendek Caddesi'ne doğru yürümeye başlamıştım.Bir arkadaşımla buluşup kahve içicektik.Tercihimiz Federal Galata'dan yana oldu.İlk defa gidicektim.O yüzden kahve seçimini arkadaşıma bıraktım.Mekan çok tatlı.Sanki birinin salonu gibi.Kitaplar, genel cafe görünümü ve düzeninin dışında.Hele pencereler önüne minder koyup oturma yerleri yapma fikirlerine bayıldım.Gel otur kahveni yudumlarken kitabını oku.Dışarısı da asma masalar ve sandalyelerle yine tasarım bakımından farkını koymuş ortaya.

Kahvemi paylaşmasam olmazdı :). Bir kaç ay öncesine kadar kahve ve çay içmeyen ben, kız kardeşimin evde kahve makinesiyle kahve yapmayı öğretmesiyle bir kahve sever oldum çıktım.Artık neredeyse her gün içiyorum.Dışarda içiyorsam da mutlaka tadında ve sunum biçiminde bir ayrıcalık bekliyorum.Kahve yapmak kolay, önemli olan müşteriyi şımartmak bence.Eve misafir gidildiğinde de kahve söylenir, dışarda da.Artık marketlerde bir bardaklık toz kahveler satılıyor, sıcak suya ilave.E dışardaki kahvenin bir ayrıcalığı olsun diye bekliyor insan.Federal Galata'nın da benim kahvemi bana sunma şekli böyleydi.O kahvenin üstündeki kalple kalbimi fethettiniz.Tadı da yumuşaktı.Tam sevdiğimden.Eğer yolunuz düşerse mutlaka uğrayın.Kitabınızı da unutmayın.

         

                                  Gelelim Galata'da giydiğim kıyafete.Beyaz salaş gömlek, altına siyah pantolonumla, gri botlarımı kombinledim.Çantam 2000li.Üzerime de pembe arkası desenli uzun montumu attım.









                                 Galata sokakları fotoğraf çekinmek, tarzınızı göstermek için doğru yerlerden biri.Instagramda arkanızda graffiti duvarlarıyla paylaştığınız pozla profilinizin daha şık görünmesini sağlayabilir, güzel bir gün geçirip arkadaşlarınızla sohbet edebilir, ailenizle Galata Kulesi'nden muhteşem İstanbul'u seyredebilirsiniz.Görüşmek üzere.

27 Ocak 2017 Cuma

BALAT'TA BİR GÜN



                 

                                  Bu cuma akşamında sizlerle Balat'ta geçirdiğim bir günü paylaşmak istedim.Eğer cuma akşamını evde geçiriyorsanız bu yazımı okurken umarım sizi bir kaç dakikalığına sıkıntıdan kurtarmış olurum.Belki de haftasonu ne yapsam, nelere kaçsam, nereye gitsem diye düşünürken bu yazımla sizlerin cumartesi planınızı seçmenize yardımcı olmuş olabilirim.Instagramın fenomen fotoğrafçılarının çok tercih ettiği Fatih semtine bağlı Balat, Haliç kıyılarında yer alan büyülü küçük bir kasaba gibi.Fotoğrafçıların çekip editlediği Balat sokaklarında gezinmeyi çok istiyordum ve sonunda bir günümü buna ayırdım.Tabi ki gitmeden önce her yere giderken yaptığım gibi Google'da ''Balat'ta görülmesi gereken yerler, gidilmesi gereken etkinlik alanları, en iyi cafeler'' sonuçlarını gördükten sonra yola çıktım.Erken bir saat olduğu için kahvaltımı ve kahvemi Balat'ta içmeye karar verdim.


                                    Kahvaltı etmek için hem Google'dan hemde Instagram Balat hashtaglerinden beğendiğim Maison Balat'a gittim.Bizi çok tatlı bir bayan ağırladı.Ağırladı diyorum çünkü bizi evine gelmiş bir misafir gibi hissettirdi.Normalde oğlu çalışıyormuş ama o gün sanırım işi olduğundan mekanda yoktu.Kendisi annesiymiş.Tatlı sohbeti ve ikram tarzıyla bizi şımarttı diyebilirim.Bize ev yapımı limonatalar ikram etti.Hani babannelerimizin anneannelerimizin evine gittiğimizde önümüze yememiz için sürekli bir şeyler koyarlar ya aynen öyle tatlı, samimi, sıcak bir hava vardı.


             


Bu bizim iki kişilik kahvaltımız.Yanında istediğiniz tarzda yumurtanızı da
getiriyorlar.Kahvaltıdan sonra kahve muhabbetimize de katılan bayan, kızının Avusturalya'da okuduğundan onu uzun süredir göremediğinden bahsetti.Normalde de sıcak kanlı olan bayan, kızının yaşlarındaki müşterilere ayrı bir şefkatli oluyor haliyle.






                                     

                                       
                                   Kahve sohbetimiz bittikten sonra antikalara bakmaya başladık.Eski eşyalar, yaşanmışlıklar, görünen ve yaşanan olayların ardından yeniden ayağa kalkış, yorulmuş ama umudunu ve iyiliği hiç kaybetmemiş...Bütün eşyalarda gördüğüm.Özellikle eski siyah beyaz fotoğraf albümleri beni çok etkiledi.İnsanların zamanında güzel güzel giyinip yemek masalarının çevrelerinde dizilerek fotoğraf çektirmiş olmaları.Kim bilir şuan neredeler, ne yapıyorlar, neden fotoğraflarını bıraktılar?İnsanların yüzlerinden mutluluklarını, üzüntülerini veya kaygılarını görmeye çalıştım.Değişik bir deneyim oldu.Bugünlerde fotoğraf çekinmek için aile toplantılarında masanın etrafına dizilmiyor kimse.Dizilse de birinin telefonunda kalıyor sadece o fotoğraf.Kimse bastırıp albümüne koymuyor.Telefon bozuluncada siliniyor.







                                    Sıra gelmişti Balat sokaklarını keşfetmeye.Instagramdan görüp beğendiğim bir sokak ortasında duran terkedilmiş ve yolu ikiye ayıran bina.Birde Fener Rum Lisesi binasıydı.Bina o kadar görkemli ki Harry Potter'ın şatosu Hogwarts hiç birşeymiş.Bizde Maison Balat'tan çıktıktan sonra tepede bu liseyi gördük.İlk sokaktan yukarı doğru çıkmaya başladık.Yokuş ne kadar dik diye arkama bakarken bir de farkettim ki o aradığım terk edilmiş bina bu sokaktaymış.Heyecanla koşup pozlara girdim tabi.Rengi çok soluk.Ama duvarlarda insanların yazdığı şiirler harika.
                                   
                       
                          Balat'ı merak eden bir tek ben değilmişim tabi.Sokaklar vıgır vıgır.Gençler, fotoğrafçılar, turist kabileleri...Ama en tatlısıda oranın yerlisi.Çocuklar sanki büyümüşte küçülmüş.Soru soruyorsun ''Ablaaaa ben senden daha çok şey gördüm'' havaları :).Sokağa atılmış eski koltuklardan yaptıkları kulübede oynayan minik çocuklar, patlamış futbol topuyla küfürleşen çocuklar.Ve dünyadaki bütün çocuklara ücretsiz yemek, süt, kitap ve giyecek veren minik dükkanlar, antikacılar ve çarşısıyla Balat bir masal diyarı gibi.En tepesindeki liseye ulaşmak için çıktığımız yokuştan sonra lisenin önünde sıra bana gelince fotoğraf çektim.Balat'ta çok güzel bir gün geçirmiştim.Ve bana çok farklı duygular kattı.Balat'ı hiç görmediyseniz size şiddetle tavsiye ediyorum.Girin görün kaldırımlarında oturun, hayatı izleyin.



                     Balat'ta sokak sokak dolaşıcağım için üzerimde rahat kıyafetler olmasını tercih ettim.Bunun için kırmızı file çorap üzerine yırtık kotumu giydim.Bu sezon file çoraplar moda oldu.Kotumda eski kendim yırttım.Altına siyah alçak topuklu simli botlarımı giydim.İlk fotoğrafta görüceğiniz ceket annemin gençliğinden kalma.Duvar yazısına sırtımı döndüğüm fotoğrafta da kadife ip askılı bir üst görüceksiniz.Ceketimin içinde o üst vardı.Bir sonraki anımda görüşmek üzere.İyi haftasonları.
                         







26 Ocak 2017 Perşembe

BİNBİRDİREK SARNICI



Herkese merhaba.Öncelikle ilk yazımı paylaşıyor olmaktan dolayı hem biraz
heyecanlıyım hemde çok mutluyum.Gezmeyi, görmeyi, giyinmeyi ve makyaj yapmayı çok sevdiğimden olsa gerek gittiğim yerlerden konseptli fotoğraflar çekip instagram hesabımda paylaşmayı resmen kendime görev edinmiş gibiyim.Artık bu anılarımı daha geniş kapsamlı olarak blogta düşüncelerimle paylaşmayı tercih ettim.

Geçen günlerde bir televizyon dizisinde gördüğüm bu mekanı gezmek için gidilecek 
yerler listemde adını en üst sıralara yazdım.Adı Binbirdirek Sarnıcı'ymış.Görünüşte Yerebatan Sarnıcı'yla çok benzerlikler gösterse de Binbirdirek Sarnıcı'nda su kalmamış ve direkler arasında kolayca gezilebiliniyor.

Binbirdirek Sarnıcı İstanbul'un en büyük sarnıcı olan Yerebatan'dan sonra
yaptırılan ikinci su haznesi.Kayıtlara göre Bizans zamanında 4. yüzyılda yapılmış.Yapıldığı dönemden Osmanlı dönemine kadar değişik amaçlarla kullanılan bu sarnıç günümüzde biz meraklılara ve yabancı turistlere ziyaret için kullanılmakta.Giriş ücreti 10 tl.

Kapıdan sarnıca girdiğimde açıkçası biraz ürktüm.Damlayan suların sesleri
ve nemli ortamdan kaynaklanan koku benim etrafa ''Bu sesler nereden geliyor yahu?'' gibi şaşkınlık ve korkuyla bakınmama sebep oldu.Gecesinde de rüyamda Yüzüklerin Efendisi filmindeki Gandalf'ı öldüren ejderhanın beni kovaladığını gördüm.Mekan az çok benziyor :). 

                  Orada fotoğraf çekinmek için bir gün öncesinden kendime sırtı açık, yırtmaçlı, kırmızı bir 
gecelik elbise almıştım.Bu sene gecelik tarzı veya pijama kumaşından üstler, elbiseler giymek çok trend.Bende bu trendi hem uygulamak hemde oranın atmosferine uydurmak için böyle bir elbise tercih etmiştim.Elime aldığım pudra rengi kurkumle ve altına giydiğim ten rengi şeffaf topuklu çorap botlarımla kombinimi tamamlayıp geçtim fotoğraf makinasının karşısına.Mekanda sadece ben ve kız kardeşim olduğu için fotoğrafları rahatça çekebildik.












                  Binbirdirek Sarnıcı Sultanahmet'te.İmran Öktem Caddesi, Binbirdirek Mahallesi'nde.Üstellik mekanda düğün gibi organizasyonlar yapmakta mümkün.İnternet sitelerini bir inceleyin derim.Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.Görüşmek üzere :).